Mehmet Acet
Köşe Yazarı
Mehmet Acet
 

ABD ile ilişkilerde ikinci Trump dönemi: İhtiyatlı kötümserlik

İhtiyatlı kötümserlik tabiri, kulakları çınlasın eski Başbakan Yardımcılarından Prof. Dr. Yalçın Akdoğan’a ait. Akdoğan, tam da böyle bir bağlamda, yanlış hatırlamıyorsam 2020’de, Joe Biden’ın seçim zaferi sonrası Türk/Amerikan ilişkilerinin geleceğine dair beklentileri yansıtma amacıyla bu tabiri kullanmıştı. “İhtiyatlı iyimserlikte” iyimsersinizdir ama kötü ihtimale/ihtimallere karşı kapıyı açık tutmanız gerekir. “İhtiyatlı kötümserlikte” ise, kötümsersinizdir, ama bu defa olumlu gelişmeler için kapıyı açık tutmanız lazım. YENİ DÖNEMDE TRUMP İLE ERDOĞAN ARASINDAKİ YAKIN DİYALOG EN BÜYÜK AVANTAJ OLACAK Bir kulis bilgisi aktarmak istiyorum. Geçen hafta başkanlık yarışını net bir zaferle kazanan Trump, birkaç ay önce suikast girişimine uğradığında kendisini geçmiş olsun dileklerini iletmek üzere arayan isimlerden biri de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmuştu. O görüşmede Trump Erdoğan’a verdiği değeri kelimelere dökerken, Avrupa’da Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve kendisi (Erdoğan) dışında başka bir lider tanımadığı yönünde ifadeler kullanmıştı. 2016/2020 arası birinci Trump döneminde bu bağlamda bol bol yazılar yazmış, arka plan bilgileri aktarmıştık. Bir seferinde Trump kendisiyle görüşen Türk/Amerikan İş Konseyi’nden bir yetkiliye, Erdoğan’ın yaptığı mitinglerde o kadar büyük kalabalıkları nasıl topladığını sormuştu. Başaramasa da kendisi de bir ara kapalı salonlar yerine açık stadyumlarda mitingler yaparak aynı kalabalıkları toplamaya çalışmıştı. Yeni dönemde Türk/Amerikan ilişkilerinin pozitif bir seyirde ilerlemesine umut bağlayanlar en çok Erdoğan ile Trump arasındaki bu yakın ilişkiye güveniyorlar. DUYGUSAL DEĞİL, PRAGMATİST BAKIŞA İHTİYAÇ VAR Erdoğan ile Trump arasındaki yakın diyaloğun birinci Trump döneminde Türkiye lehine bir takım artılar yazdığını biliyoruz. İkili ilişkilerde İkinci Obama döneminden miras çok kötü bir atmosfer devralınmış olsa da, Trump döneminde ikili ilişkilerin daha kötüye gittiğini söyleyemeyiz. Her şey bir yana, Erdoğan’ın güçlü inisiyatifiyle dış politikada Türkiye’nin egemenlik haklarını kollayan bağımsız dış politika çizgisi, Biden dönemine göre Trump döneminde çok daha az baskı gördü. Trump’ın Ekim 2019’da yapılan Barış Pınarı harekatı sırasında Amerikan iç gündemindeki dalgalanma nedeniyle ağır laflar etmesi, berbat bir üslupla Erdoğan’a mektup yazması, (Erdoğan daha sonra Beyaz Saray’da bu mektubu kendisine iade etti) muhalif çevrelerce eleştirildi. Ancak atlanan çok önemli bir husus var. Türkiye Trump’ın Türklerle Kürtler yüzyıllardır savaşıyor gibisinden aptalca tezleri de içinde barındıran konuşmalar yapmasına rağmen Ankara o harekatı kararlı bir şekilde yapıp hedeflerine ulaştırdı. 123 kilometre uzunluğu, 32 kilometreye kadar varan derinliği olan Rasuleyn ile Tel Abyad arasındaki bölge PKK/YPG’den temizlendi ve 5 yıldır bu bölge hala Türkiye’nin kontrolünde kalmaya devam ediyor. İHTİYATLI OLMAYI GEREKTİREN YENİ GELİŞME: TRUMP’IN KURMAYA BAŞLADIĞI KADRODA İSRAİL VE YPG DESTEKÇİLERİ ÖN PLANDA Türk/Amerikan ilişkilerinin Trump döneminde nasıl olacağı sorusu sorulduğunda akla en önemli başlık olarak önce Suriye’nin Kuzeydoğusundaki PKK/YPG oluşumu geliyor. Trump döneminde buradaki durum nasıl gelişecek? Trump, büyük israf olarak gördüğü Ortadoğu’daki Amerikan varlığını bitirme konusunda bu defa daha sonuç alıcı kararlar alabilecek mi? Yoksa, Suriye’deki Amerikan varlığı, YPG’ye kollayacak şekilde kalmaya devam mı edecek? Buradaki oluşumun geleceğine, 7 Ekim sonrası İsrail yayılmacılığı ve Trump’ın pro-İsrail tutumu perspektifinden bakıldığında, iyimser bir beklenti içine girmek zorlaşıyor. Trump’ın kurmaya başladığı yeni ekibinde görev yapan isimlere baktığımızda da, İsrail’den fazla İsrailci görüşlere sahip kişilerin kritik yerlere atamalarının yapıldığını görüyoruz. Doğrudan YPG sempatizanı isimler de var. En kritik pozisyonlardan biri olan Ulusal Güvenlik Danışmanlığına getirilen Mike Waltz örneğin. Gazeteci Yunus Paksoy’un aktardığına göre bu adam, YPG için “Ortadoğu’da İsrail’den sonraki en iyi müttefikimiz” diyormuş. Dışişleri Bakanlığına, BM Daimi Temsilciliğine atanması beklenen isimlerin de acayip derecede İsrail yanlısı oldukları biliniyor. Ha burada ‘ihtiyatlı kötümserlik’ tabirinin bağlamını karşılayacak şöyle bir bilgiyi de aktarabiliriz: 2016’da Trump’ın kurduğu ilk ekipte de, 15 Temmuz darbe girişimini açıkça desteklemiş bazı isimler de vardı. Darbe girişimi devam ederken buna sevinen, sevindiğini de açığa vuran bazı isimler. Zaman içinde Trump, etrafında görev verdiği önemli kişilerin hemen hepsini bir şekilde kovdu ya da daha kibar bir şekilde görevden uzaklaştırdı. Yine böyle olur mu? Bilemiyoruz. Bekleyip izlemek gerekiyor.  
Ekleme Tarihi: 14 Kasım 2024 - Perşembe
Mehmet Acet

ABD ile ilişkilerde ikinci Trump dönemi: İhtiyatlı kötümserlik

İhtiyatlı kötümserlik tabiri, kulakları çınlasın eski Başbakan Yardımcılarından Prof. Dr. Yalçın Akdoğan’a ait.

Akdoğan, tam da böyle bir bağlamda, yanlış hatırlamıyorsam 2020’de, Joe Biden’ın seçim zaferi sonrası Türk/Amerikan ilişkilerinin geleceğine dair beklentileri yansıtma amacıyla bu tabiri kullanmıştı.

“İhtiyatlı iyimserlikte” iyimsersinizdir ama kötü ihtimale/ihtimallere karşı kapıyı açık tutmanız gerekir.

“İhtiyatlı kötümserlikte” ise, kötümsersinizdir, ama bu defa olumlu gelişmeler için kapıyı açık tutmanız lazım.

YENİ DÖNEMDE TRUMP İLE ERDOĞAN ARASINDAKİ YAKIN DİYALOG EN BÜYÜK AVANTAJ OLACAK

Bir kulis bilgisi aktarmak istiyorum.

Geçen hafta başkanlık yarışını net bir zaferle kazanan Trump, birkaç ay önce suikast girişimine uğradığında kendisini geçmiş olsun dileklerini iletmek üzere arayan isimlerden biri de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmuştu.

O görüşmede Trump Erdoğan’a verdiği değeri kelimelere dökerken, Avrupa’da Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve kendisi (Erdoğan) dışında başka bir lider tanımadığı yönünde ifadeler kullanmıştı.

2016/2020 arası birinci Trump döneminde bu bağlamda bol bol yazılar yazmış, arka plan bilgileri aktarmıştık.

Bir seferinde Trump kendisiyle görüşen Türk/Amerikan İş Konseyi’nden bir yetkiliye, Erdoğan’ın yaptığı mitinglerde o kadar büyük kalabalıkları nasıl topladığını sormuştu.

Başaramasa da kendisi de bir ara kapalı salonlar yerine açık stadyumlarda mitingler yaparak aynı kalabalıkları toplamaya çalışmıştı.

Yeni dönemde Türk/Amerikan ilişkilerinin pozitif bir seyirde ilerlemesine umut bağlayanlar en çok Erdoğan ile Trump arasındaki bu yakın ilişkiye güveniyorlar.

DUYGUSAL DEĞİL, PRAGMATİST BAKIŞA İHTİYAÇ VAR

Erdoğan ile Trump arasındaki yakın diyaloğun birinci Trump döneminde Türkiye lehine bir takım artılar yazdığını biliyoruz.

İkili ilişkilerde İkinci Obama döneminden miras çok kötü bir atmosfer devralınmış olsa da, Trump döneminde ikili ilişkilerin daha kötüye gittiğini söyleyemeyiz.

Her şey bir yana, Erdoğan’ın güçlü inisiyatifiyle dış politikada Türkiye’nin egemenlik haklarını kollayan bağımsız dış politika çizgisi, Biden dönemine göre Trump döneminde çok daha az baskı gördü.

Trump’ın Ekim 2019’da yapılan Barış Pınarı harekatı sırasında Amerikan iç gündemindeki dalgalanma nedeniyle ağır laflar etmesi, berbat bir üslupla Erdoğan’a mektup yazması, (Erdoğan daha sonra Beyaz Saray’da bu mektubu kendisine iade etti) muhalif çevrelerce eleştirildi.

Ancak atlanan çok önemli bir husus var.

Türkiye Trump’ın Türklerle Kürtler yüzyıllardır savaşıyor gibisinden aptalca tezleri de içinde barındıran konuşmalar yapmasına rağmen Ankara o harekatı kararlı bir şekilde yapıp hedeflerine ulaştırdı.

123 kilometre uzunluğu, 32 kilometreye kadar varan derinliği olan Rasuleyn ile Tel Abyad arasındaki bölge PKK/YPG’den temizlendi ve 5 yıldır bu bölge hala Türkiye’nin kontrolünde kalmaya devam ediyor.

İHTİYATLI OLMAYI GEREKTİREN YENİ GELİŞME: TRUMP’IN KURMAYA BAŞLADIĞI KADRODA İSRAİL VE YPG DESTEKÇİLERİ ÖN PLANDA

Türk/Amerikan ilişkilerinin Trump döneminde nasıl olacağı sorusu sorulduğunda akla en önemli başlık olarak önce Suriye’nin Kuzeydoğusundaki PKK/YPG oluşumu geliyor.

Trump döneminde buradaki durum nasıl gelişecek?

Trump, büyük israf olarak gördüğü Ortadoğu’daki Amerikan varlığını bitirme konusunda bu defa daha sonuç alıcı kararlar alabilecek mi?

Yoksa, Suriye’deki Amerikan varlığı, YPG’ye kollayacak şekilde kalmaya devam mı edecek?

Buradaki oluşumun geleceğine, 7 Ekim sonrası İsrail yayılmacılığı ve Trump’ın pro-İsrail tutumu perspektifinden bakıldığında, iyimser bir beklenti içine girmek zorlaşıyor.

Trump’ın kurmaya başladığı yeni ekibinde görev yapan isimlere baktığımızda da, İsrail’den fazla İsrailci görüşlere sahip kişilerin kritik yerlere atamalarının yapıldığını görüyoruz.

Doğrudan YPG sempatizanı isimler de var.

En kritik pozisyonlardan biri olan Ulusal Güvenlik Danışmanlığına getirilen Mike Waltz örneğin.

Gazeteci Yunus Paksoy’un aktardığına göre bu adam, YPG için “Ortadoğu’da İsrail’den sonraki en iyi müttefikimiz” diyormuş.

Dışişleri Bakanlığına, BM Daimi Temsilciliğine atanması beklenen isimlerin de acayip derecede İsrail yanlısı oldukları biliniyor.

Ha burada ‘ihtiyatlı kötümserlik’ tabirinin bağlamını karşılayacak şöyle bir bilgiyi de aktarabiliriz:

2016’da Trump’ın kurduğu ilk ekipte de, 15 Temmuz darbe girişimini açıkça desteklemiş bazı isimler de vardı.

Darbe girişimi devam ederken buna sevinen, sevindiğini de açığa vuran bazı isimler.

Zaman içinde Trump, etrafında görev verdiği önemli kişilerin hemen hepsini bir şekilde kovdu ya da daha kibar bir şekilde görevden uzaklaştırdı.

Yine böyle olur mu?

Bilemiyoruz.

Bekleyip izlemek gerekiyor.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenidevirhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.