Kemal Kılıçdaroğlu, 13,5 yıl boyunca Cumhuriyet Halk Partisi’ni yönetti.
22 Mayıs 2010’dan 5 Kasım 2023’e kadar ana muhalefet partisinin lideri olarak Türkiye’nin en önemli siyasi figürleri arasında yer aldı.
Kasım 2023 kurultayını kendisinden çok emin olmasına rağmen, hem kendisi hem de çoğu kimse için sürpriz bir şekilde Ekrem İmamoğlu destekli Özgür Özel ekibine karşı kaybetti.
Geçen hafta yapılan tüzük kurultayı öncesi, kurultayı seçimli hale getirmeye dönük bazı hamleler yaptı ama bunun bir işe yaramayacağını görünce vazgeçti.
Bu arada hem Özel, hem İmamoğlu ile görüştü ama kurultaya katılmayarak yeni yönetime karşı mesafesini koruduğunun, dahası mücadeleye devam edeceğinin işaretini verdi.
KILIÇDAROĞLU’NDAN ALDIĞIM NABIZ: KENDİSİ “BİR EMEKLİ GİBİ” DAVRANMAK İSTEMİYOR
Kılıçdaroğlu ile CHP’de genel başkanlık yaptığı uzun dönemde 4-5 kere bir araya gelme imkanımız olmuştu.
CHP’nin yönetiminden ayrılmasından sonra ise, ilk defa dün, Sinan Burhan’ın ev sahipliğinde Anadolu Yayıncılar Federasyonu’nun kahvaltısında bir araya geldik.
Yanında, çok eskiden beri sağ kolu gibi yanında duran, ‘yalnızlığının artmaya başladığı’ şu dönemde dahi kendisini yalnız bırakmayan Bülent Kuşoğlu vardı.
İlk cümleden “Parti içi meselelere girmeyeceğim.” Diyerek, bu konuda gelebilecek sorulara karşı mesafesini koyan Kılıçdaroğlu, uzun bir konuşma yaptı.
Bu arada hem söylediklerini dinleyip, hem de kendisinin nasıl bir strateji ile hareket ettiğini anlamaya çalıştım.
Sonuçta şu an da CHP üzerinde bir tasarrufu kalmış değil Kılıçdaroğlu’nun.
Yer yer, siyaset üstü bir dil ile memleket meselelerine dair yeni fikirler geliştirdiğini göstermeye çalışan cümleler kursa da, bazen ekonomi, iç ve dış politika üzerinden sert cümleler kurmayı ihmal etmedi.
Biraz böyle kendisini partiler üstü bir yerde konumlandırmaya çalıştığını gösteren, kendi tabiriyle Türkiye’nin makro meseleleri üzerine kafa yormakta olduğu izlenimi veren bir görüntü çizdi.
Örneğin, “Türkiye Cumhuriyeti neden büyümüyor?” sorusu üzerinden, üç tane sebep saydı:
1-Kimlik siyaseti nedeniyle,
2-İnançlar üzerinden yapılan siyaset nedeniyle,
3-Yaşam tarzı üzerinden yapılan tartışmalar nedeniyle diye kendi tespitlerini sıraladı.
Yeni dönemde, çalışma ofisi olarak kullandığı ofisinde, felsefecilerle, tarihçilerle ve sosyologlarla toplantılar yaptığını söyledi.
Özellikle felsefecilerle yaptığı toplantılardan çok memnun olduğunu ifade etti.
Bu toplantılardan sonra ürettiği iki kavram üzerinden bahis açtı:
1-“Yüksek Yetenek İnşası”
2-“Refah milliyetçiliği”
Birinci kavramla alakalı olarak;
“Bir toplumu ileri taşıyan yüzde biri, bir buçuğudur.” Dedi.
“Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük sorun, yurtdışına beyin göçü.” Diye devam etti.
“Zeki insanları, buluş yapacak insanları ülkede tutmak lazım.” Diye noktayı koydu.
Söylediklerinde katılmadığım birçok husus da vardı Kemal beyin.
Ama programın formatı buna itiraz etmek için uygun olmadığı için burada bunları biraz zikretmek isterim.
Mesela, “Devletle siyasetin ayrışması gerekir” diye bir tezi gündeme getirdi.
Ancak öyle olmasının, milli iradenin seçtiği iktidarlar üzerinde bürokratik oligarşinin oluşmasına, vesayetin gelişmesine yaradığını geçmişte kötü örneklerle gördük.
Liyakat üzerinden bazı haklı bulduğum değerlendirmeleri oldu kendisinin ancak seçilmiş iktidarların güçlü olması gereğinden hareketle, bu konuda hazır felsefeye de merak salmışken Kemal beyin biraz daha detaylı düşünmeye ihtiyacı olabilir diye düşünmekteyim.
Bazı bilgi hataları da vardı değerlendirmelerinde.
Geçen hafta açıklanan Orta Vadeli Programı, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in değil de, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamış olmasını yeni bir durummuş gibi lanse etti.
Oysa, geçen sene ilki açıklanan OVP’yi de yine Cevdet Yılmaz açıklamıştı.
Ekonomi, dış-iç politika konularında, AK Parti yönetimine aktif genel başkanmış gibi sert eleştiriler yöneltmesine rağmen, savunma sanayiini biraz ayırarak konuştu Kılıçdaroğlu.
Rahmetli Özdemir Bayraktar döneminde kendisi Baykar’ı ziyaret etmiş.
Fotoğrafları da varmış o ziyaretten.
“KONUŞMAYALIM MI!”
STAR Gazetesi Ankara Temsilcisi Fadime Özkan, Suriye üzerinden arka arkaya sıkıştırıcı sorular yöneltti.
YPG’ye geçmişte verdiği destek açıklamasını hatırlattı.
Önce “Türkiye’nin tehditlere karşı akılcı politikalarla karşılık vermesi, bertaraf etmesi lazım” gibi bir cümle kurdu. Ancak YPG’yi ülkesini savunan güçler olarak gördüğüne dair önceki görüşünün değişip değişmediği sorulunca, cümleyi yuvarlayıp geçti.
Kılıçdaroğlu’na bendeniz iki tane soru sordum.
Kendisinin de teyit ettiği, “Uzun bir genel başkanlık sonrası şimdi daha dingin bir atmosferde” olmasından hareketle, 13,5 yıllık CHP Genel Başkanlığı dönemine dair “En büyük pişmanlığınız nedir” diye sordum.
Bir de siyasette bundan sonraki hedefinin ne olduğunu.
“Pişmanlık” sorusuna, gözünü yukarı doğru kaldırıp 4,5 saniye kadar düşündükten sonra, “Onu biraz düşünmem lazım. Neticede bazı aksamalar oldu.” Şeklinde bir cevap verdi.
Gelecek hedefleriyle alakalı Demirel’in sözünü hatırlatıp, “Siyasetin giriş kapısı vardır ama çıkış kapısı yoktur” şeklinde bir cevap verdi.
O arada Sinan Burhan, “Kendisinin kenarda bir ağabey olarak kalmasını isteyenler” olduğundan dem vurunca Kemal bey, üzerinde (belki de şimdilik) hiç konuşmak istemediği parti içi mücadeleye devam edeceğini, görünür alanda kalmak istediğini beyan eden tek kelimelik net bir cevap verdi:
“Konuşmayalım mı”