İsrail’de yayınlanan Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre, Gazze’de 10 aydır devam eden savaşta en az 10 bin İsrail askeri öldü veya yaralandı.
İsrail ordusunun kendi resmi verilerine göre ise, 7 Ekim'den bu yana 329'u karadan işgal sürecinde olmak üzere 689 asker öldü, 4 bin 252 asker yaralandı.
Görüldüğü üzere resmi olanla olmayan rakamlar arasında ciddi farklılıklar söz konusu.
Ancak, resmi verileri dikkate alacak olsak bile, İsrail’in Gazze’de bir yandan soykırım uygularken, öbür yandan ciddi kayıplar verdiği ortada.
Milli İstihbarat Akademisi’nin İsrail’deki aşırı sağ hareketlere dair hazırladığı kapsamlı rapordan bir alıntı yapalım şimdi de:
“Batı Şeria’da yaşayan işgalci yerleşimci grupların, İsrail’den bu bölgede daha fazla askeri varlık göstermesini talep etmesi ve Filistinlilere karşı terör eylemlerinde bulanarak gerilimi zirvede tutmasının ciddi bir askeri ve finansal maliyeti vardır. Bu durum, İsrail’deki fanatik, aşırı sağcı gruplarla önemli bir kısmını liberal-seküler İsraillilerin oluşturduğu üst düzey askeri kadrolar arasında ciddi bir gerilime sebep olmaktadır”
Bütün bu bilgiler, İsraillilerin kendi aralarında yaşamakta oldukları gerilimi besleyen bir savaş yorgunluğuna işaret ediyor.
NETANYAHU’NUN KONGREDE KAHRAMAN GİBİ KARŞILANMASI, İSRAİL’İN SALDIRGANLIĞINI DAHA DA ARTIRDI
Ancak…
Bir de savaşı genişleterek durmaksızın kan akıtmaya devam etmek isteyenler var.
Netanyahu’nun stratejisi bunun üzerine oturuyor.
Onunla birlikte aşırı sağ ve Siyonist ideolojiden beslenenler, savaşı daha da genişletmek istiyor.
ABD Kongresi’nde bir katil değil de, bir kahraman gibi karşılanan Netanyahu, ülkesine, “Doğru yoldasın” mesajı eşliğinde ‘sırtı sıvazlanmış’ olarak döndü.
O döndükten sonra İsrail’in daha fazla saldırma ve savaşı yayma arzusunun arttığını gösteren gelişmeler karşımıza çıktı .
Lübnan’da Hizbullah’ın iki numaralı isminin, Tahran’da Hamas’ın Siyasi Şube Başkanı İsmail Haniye’nin uğradığı suikastların Netanyahu’nun ABD seyahatinde arkasında aldığı rüzgarla, bulduğu destekle ilişkisi göz ardı edilemez.
İRAN BU DEFA NİSAN AYINDAN FARKLI DAVRANIR MI?
Haniye suikastı, sonradan kendilerinin de kabul ettiği gibi İran açısından son derece onur kırıcı bir saldırıydı.
Suikast sonrası devlet televizyonu dahil, İran medyasında hemen o gece kapsamlı bir operasyon başlatılacakmış gibi bir hava estirildi.
"Dünya önümüzdeki saatlerde akıllara durgunluk veren çok önemli sahnelere tanıklık edecek" şeklinde cümleler kuruldu.
Ama böyle bir şey olmadı.
En azından şimdiye kadar böyle bir şey olmadı.
Sky News Arabia, Batılı istihbarat servislerinin sunduğu bilgilere dayanarak İran’ın, 12-13 Ağustos tarihlerindeki Yahudi bayramı Tisha B’av esnasında İsrail’e saldırmayı planladığını yazdı.
Aynı habere göre, yahudiler için felaketlerin anıldığı bir bayram olan Tisha B’av esnasında İran ve Hizbullah, koordineli bir şekilde saldıracak.
Yine haberlere göre ABD, İngiltere, Körfez Ülkeleri, Mısır ve Ürdün, İran’ın muhtemel füze ve drone saldırılarına karşı ortak hareket etmek için görüşmeler yürütüyor.
Bütün bu haberler, İran’ın İsrail’e saldıracağı senaryosu üzerine kurgulanmış gözüküyor.
Halbuki, yeni de değil epey bir süredir gerilimi daha fazla isteyen, çatışmanın daha fazla yayılması için pervasızca hareket eden, İran ve vekillerinin ‘nasırına basan’, “Gel gel” yapan tarafın İsrail olduğu çok açık değil mi?
Nisan ayında uluslararası hukuka göre o ülkenin toprağı olarak kabul edilen İran’ın Şam’daki büyükelçiliğine, Devrim Muhafızlarının üst düzey komutanlarının da bulunduğu çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı İsrail düzenlemişti.
İran’ı bölgesel bir savaşa sürüklemek için her türlü provokasyona imza atan ülkenin adı da İsrail oluyor.
Hal böyle iken, İsrail’in İran hedeflerini vuran her saldırısından sonra İsrail niçin böyle yapıyor sorusundan çok, İran misillemede bulunacak mı sorusu soruluyor.
Önceki gün ABD’nin Beyrut Büyükelçiliği, Lübnan’da bulunan ABD vatandaşlarından nereye olursa olsun bir uçak bileti alıp ülkeyi hemen terk etmeleri çağrısında bulundu.
Böyle bir haber, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın deyimiyle İsrail’in saldırmak için kendini zor tuttuğu Lübnan saldırısının İran’ın muhtemel misillemesinden daha yakın bir tehdit olduğuna işaret etmiyor mu?
Mehmet Acet / Haber7