Öncelikle kendi özeleştirimizi yapalım.
31 Mart’a gidilirken yazdığımız yazılarda, yaptığımız yayınlarda seçimlerin özellikle İstanbul’da başa baş geçeceği yönünde yorumlar yaptık.
Yanıldık.
Hoş, bu konuda söyleyecek sözü olanların çoğunun görüşü bu istikametteydi ve bu sonuç bizim için sürpriz oldu.
31 Mart’ın matematiğine gelince…
Katılım oranının gerilemesinin CHP lehine, AK Parti aleyhine net bir sonuç ürettiği ortada.
Şöyle ki:
2019 yerel seçimlerinde AK Parti tam olarak 20 milyon 584 bin 029 oy alırken, bu sayı 31 Mart’ta 12 milyon 502 bin 115’e gerilemiş.
Öbür tarafta CHP 2019’da toplam 12 milyon 868 bin 815 adet oy alırken 31 Mart’ta bu rakam 13 milyon 983 bin 928 olarak gerçekleşmiş.
Yazıyı rakamlara boğmak istemiyorum ama bu verilerin şöyle bir mesajı var:
Aslında AK Parti hatta Cumhur İttifakı cephesinden CHP’ye pek oy gitmemiş.
AK Parti’deki 8 milyonluk kaybın katılım düşüklüğü ve seçimlerde %6.19 oranında oy alan YRP’ye giden oylardan oluştuğu görülüyor.
Katılım AK Parti seçmeninde düşük kalmadı oransal olarak CHP’yi birinci parti haline getirmiş oldu.
CHP’nin fazladan aldığı 1 milyon 100 bün civarı oyun içinde de DEM Parti ve İYİ Parti’den gelen oyların bulunduğu kolaylıkla fark edilebiliyor.
31 Mart’ta aldığı %35,48 oranındaki oy, AK Parti açısından bir ‘hezimet’ olarak nitelendirilmese bile, bir mağlubiyet durumu olduğu ortada.
İstanbul’da, Ankara’da açılan farklar, kaybedilen büyükşehirler, iller, ciddi bir muhasebe gerekliliğini ortaya koyuyor.
Ama şöyle bir durum da var:
SEÇMEN, ERKEN SEÇİM OLSUN İKTİDAR GİTSİN DEMİYOR. İKTİDAR KALSIN AMA DERSLER ÇIKARSIN DİYOR
10 ay önce yapılan 14/28 Mayıs seçimlerinin ardından 31 Mart sonuçlarına bakarak, seçmende iktidar değişikliği talebi olduğu yorumunda bulunabilmek için bu kısa sürede çok dramatik gelişmelerin olması gerekirdi.
Öyle bir şey oldu mu?
Hayır, olmadı.
Ekonomide hayat pahalılığı 2023’te de vardı.
Şimdi de var.
O halde verebileceğimiz hüküm cümlemiz şudur:
Pazar günü AK Parti’ye mesafe koyan seçmen, yeni bir seçimle iktidar değişikliği olmasını istememekte, burada başka bir mesaj vermek istemektedir.
Bir başka deyişle Mayıs’ta ekonomi üzerinden iktidara bir fatura çıkarmayan, (çıkarmaya kıyamayan) seçmen, bir nevi birikmiş ve gecikmiş bir fatura kesmiş oldu.
Yani…
Seçmen bir erken seçim istemiyor.
Aksine 31 Mart akşamından çıkarılacak derslerle 2028’e seçimsiz bir şekilde ilerleme arzusunu sandığa yansıtmış oluyor.
ERDOĞAN SONUÇLARI NEDEN RAHAT VE SOĞUKKANLI BİR ŞEKİLDE KARŞILADI?
Cumhurbaşkanı Erdoğan kampanya boyunca yerel seçimleri genel seçim atmosferine sokacak bir dil ve üsluptan uzak durdu.
Televizyon programlarına katılmadı örneğin.
Neden?
Çünkü genel seçimler, zaten kısa süre önce yapılmış ve o yetkiyi kendisi almıştı.
Cumhurbaşkanının yaklaşımı içinde “seçimsiz bir 4 yıl” için “yerel seçimlerin aradan çıkarılması” gibi bir düşüncenin izlerini bulmak bile mümkündü.
Nitekim Erdoğan henüz sandıktan ne çıkacağının bilinmediği saatlerde, oy vermek için gittiği sandık başında, ‘hem seçmenin hem kendisinin seçim yorgunluğuna” değinen mesajlar verdi.
Hatta daha fazlası da var.
31 Mart akşamı herkes seçim sonuçlarının ülke üzerinde nasıl bir etki üreteceğini tartışırken, Erdoğan 1 Nisan sabahını bile beklemeden “devlet işlerine” dönmüş, İran Cumhurbaşkanı Reisi ile Gazze gündemli bir görüşme yapmıştı.
Balkon konuşmasında da ‘morali bozuk’ bir hali yok gibiydi Erdoğan’ın.
Tabi ki canı sıkılmıştı ama çıkış stratejisinden de emin bir görüntüsü vardı.
Mesajlarının içeriği, seçmenin verdiği mesajı olgunlukla karşıladığına işaret ediyordu.
Şöyle şeyler söyledi:
“Özeleştirimizi cesaretle yapacağız. Hiç bir surette milletimizin kararına hürmetsizlik etmeyeceğiz.
Seçimlere kadar yanlışlarımızı düzelteceğiz, doğrularımızı artıracağız. Türkiye’nin önünde hazine değerinde 4 yılı var.”
2007/2009/2011 SEÇİMLERİNİ HATIRLAMAK…
Benzeri süreçleri daha önce de yaşamış olmanın bir rahatlığı da olabilir bunun nedeni.
2007 genel seçimlerinde AK Parti o güne kadarki en yüksek oyunu (%46,6) almıştı.
Ancak Mart 2009 yerel seçimlerine gelindiğinde yine ekonomik krizin etkileriyle bu oylar %38,4’e gerilemişti.
Sonra ne oldu?
Hükümet gerekli dersleri çıkardı, o dönemin en önemli ekonomik sorunu olan işsizliği geriletti ve 2011 genel seçimlerinde AK Parti kendi oy rekorunu da kırarak %49,4’e yükselmeyi başarmıştı.
İKTİDAR YIPRANMIŞLIĞI/MUHALEFET YIPRANMIŞLIĞI
31 Mart’tan met bir zaferle güçlenerek çıkan CHP için de başka bir sınav başlıyor şimdi.
Ne olmuş oldu?
Halk yerel yönetimde CHP’yi birinci parti haline getirmiş oldu. Bu durum 2028’e giden yolda belki de ‘muhalefet yıpranmışlığı’ olarak kendisini gösterecek ve belki de şimdi avantaj olarak görülen şeyler, dezavantaj olarak kendini gösterecek.
31 Mart’ın verdiği en önemli mesaj, sandığın şakasının olmadığı mesajıdır.
Oylar daha önce aslanın ağzında idi, şimdi midesine kadar inmiş durumda.
2028’de de daha iyi olan, daha iyi performans sergileyen kazanacak.