Anadolu'nun ve Rumeli’nin Örf, Adet ve Geleneğinde yok
Bir Alevi olarak Kılıçdaroğlu'nun CHP grubunda yaptığı konuşma,
siyaset adamının düşebileceği en acıklı, en utanılacak durumun nasıl bir şey olduğunu göstermesi bakımından, ibretlik ve örnek bir konuşma olarak tarihe geçti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 05.04.2016 Salı günü CHP grubunda hem CHP tarihinin hem de siyasi tarihimizin en berbat konuşmasına imza atmıştır. Özellikle, tarih de atıyorum ki gelecek kuşaklar bu ahlaksızlığı unutmasınlar ve kaydı bulup izlesinler. Kılıçdaroğlu bu konuşmasında Aleviliğin ve Anadolunun örf, adet, gelenek ve göreneklerinin dışına çıkarak sokak ağzı ile konuşmuş aile, okul ve siyasi ahlak bakımından asgari bir terbiye eğitiminden dahi geçmediğini göstermiştir. Bu konuşma talihsiz, edepsiz, ahlak yoksunu ve seviyesiz bir konuşma olarak Meclis'in utanç tablosunda yerini almıştır. Bilemiyorum, TBMM'de, bu denli utanç verici bir konuşma daha önce yapılmış mıdır? Anadolu'nun, özellikle de Rumeli'nin Alevi inanç ve ahlak eğitiminde büyük emeği ve alın teri olan mübarek insanlar Otman Baba ve Pir Hacı Bektaşi Veli'nin müsaadeleri ile Kılıçdaroğlu'nu, Alevi anlayışında ahlak yoksunu, Aleviliğin dışına ihraç edilip atılmış kimselere verilen biri olarak ilan ediyorum: Düşkün Kemal..!
Bu tabirin ne anlama geldiğini elbette Aleviler çok iyi bilirler.
Aslında Türkiye’de büyük bir partinin başına ilk defa bir Alevi vatandaşın geçmiş olması, Aleviler ve Alevilik bakımından çok önemli ve değerli bir fırsattı. Ne yazık ki Kılıçdaroğlu bu fırsatı değerlendirerek Aleviliğin nezih bir tasavvuf terbiyesinden geçmiş olan geleneksel tarafını gösteremedi.
Tam tersine, kısır ve kaba siyasi çekişmelerin içine dalarak Aleviliğe zarar vermiştir.
Emperyalistler Kürt Kartını Kaybediyor mu?
Yavaş yavaş da olsa ilk defa, Kürtlerin kendi inisiyatiflerini kullanacakları bir döneme doğru gidiliyor.
Bu coğrafyanın asli unsuru ve İslam Medeniyetinin üç anasırından yani Türk, Arap ve Kürt anasırından biri olan Kürtler yaklaşık yüz yıla yakın bir zaman, bu topraklarda yaşanan depremlerden en çok pay almış kavimlerden biri oldu.
Bir kısmı İran'da Şahlık rejiminin keyfi ve şeytani uygulamalarından, bir kısmı Baasçı Arap diktatörlerin baskı, şiddet ve Halepçe'de olduğu gibi kimyasal silah kullanılarak yapılan soykırım uygulamalarından, bir kısmı Suriye Diktatörlüğünde olduğu gibi Kürt kişiliğini yok sayarak asimile etme ve diğer bir bölümü de Türkiye'de olduğu gibi, Kemalizmin katı ve insafsız reddine ve inkarına tabi tutuldular.
Kürtler İran'da, Irak' da, Suriye'de Fars ve Araplardan tecrit edilerek soykırıma, asimilasyona ve baskıya maruz kaldıkları halde, Türkiye'de biraz daha farklı oldu. Türkiye'de yaşayan Kürtler, geçmişte, Kürt oldukları için büyük acılar yaşadılar ama Türkiye'nin katı laik ve Kemalist baskılarından Kürtlerle Türkler aynı oranda eşit şekilde pay aldılar.
Çorum'da, Çankırı'da, Konya'da, Rize'de, Trabzon'da, Kastamonu’da, Denizli'de, Afyonkarahisar'da, Erzurum'da, yaşayan insanlar evindeki Elif Cüzünden, başındaki fesinden, takkesinden dolayı ne kadar asker dipçiği yemiş, ipte sallanmışsa; aynı sebeple ve aynı şekilde Urfa'da, Antep'te, Diyarbekir'de, Bitlis'te, Van'da, Ağrı'da yaşayan insanlar da o dipçikleri yemiş veya idam edilmişlerdir. Kürtlerin de, Alevilerin de giyim kuşamına müdahale edilmiştir, Türklerin de. Kürtlerin de, Türklerin de ezanına müdahale edilmiştir. Kürtlerin çocuklarına da Kur'an yasaklanmıştır, Türklerin çocuklarına da yasaklanmıştır. Yeryüzünde, hiçbir milletin maruz kalmadığı dil inkılabı rezaletini hem Türkler hem de Kürtler ve Aleviler birlikte yaşadılar. Askeri bürokrasiye, emniyete, üst hukuk kurumlarına, MİT'e, üniversitelere, YÖK'e alınacak personelin Kürt veya Türk olduğuna değil, Namaz kılıp kılmadığına bakılmış, burada da iki kavim aynı kaderi paylaşmışlardır. Bu Ülkede, Cumhurbaşkanlarının çoğu katı laik, asker kökenli ve namazla, niyazla arası mesafeli olan seküler kimselerden seçilmiş hatta 367 gibi gülünç yollara bile bu sebeple başvurulmuştur. Burada da Cumhurbaşkanın Türk veya Kürt olduğuna değil, katı bir laik olup olmadığına bakılmıştır. 12 Eylül 1980 ihtilali hariç, diğer bütün ihtilallerde Türkler, Aleviler, Sünniler ve Kürtler aynı zulme uğramış, kötü muamelelerden eşit ölçüde pay almışlardır. 12 Eylül İhtilalinde ise, Kürtler çok daha büyük acılar yaşadığı halde, Anadolu’nun büyük çoğunluğu, Kürtlerin ve Alevilerin uğradığı bu zulümleri görememiştir.