NASUH MAHRUKİ
Bir tantanadır gidiyor.
Nasuh Mahruki tutuklanmış..
Eee, serbest bırakıldı..
“Ama tutuklandı ya” diyenlere hodri meydan..
YSK’ya oturduğunuz yerden iftira atmak serbest mi? Seçimi kazanmayanların, hırsızlıkla seçim kazanmış gibi ilan edildiğini iddia etmek, düşünce özgürlüğü mü?
Nasuh Mahruki’de, azıcık namus var ise, çıksın, hangi seçimi, YSK nasıl, kazanmayanın kazandığı şekilde ilan ettiğini açıklasın..
Bundan sonraki süreçte, elektronik oylama ile, hangi ayak oyunları ile, kazanamayan, seçimi kazanmış gibi gösterilecek, bilgi versin.
Veremiyorsa, sahtekardır, müfteridir..
Yattığı süre az bile..
Mahkum olmalı, eksik kalan cezasını da tekrar cezaevine girerek çekmelidir..
NEVŞİN MENGÜ
CNN’de iken, Aydın Doğan’ın sırtından Tayyip Erdoğan’ı devirmeye kalkan, ayrıldıktan sonra, tüm dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan, ama o günden bu yana, girip çıktığı televizyon kanalı sayısını, kendisi de artık bilmeyen Nevşin Mengü’nün Suriye’yi bölerek, güneyimizde bir terör devleti kurmak isteyen Salih Müslim ile röportajı sebebi ile gözaltına alınması eleştiriliyor..
Gözaltına alındı ve adli kontrol ile serbest de kaldı..
Ama merak ediyorum..
“Bizim emekli generaller, Suriye’de Esed devrilince, bu ülkenin 4’e, 5’e bölüneceğini söyleyerek, Tayyip Erdoğan’ı suçluyorlar. O böleceklerden birisi de sizsiniz. Niye Suriye’yi bölmeye kalkıyorsunuz?” sorusunu karşısındaki Salih Müslim’e sormayan gazeteci sıfatlı kişi, kendisini nasıl gazeteci olarak tanıtabiliyor?
Bir yandan o emekli generallerle kol kola yürürken. Bir yandan da Suriye’yi Erdoğan’ın böleceğini söylerken, bölecek olanlardan birisi de Salih Müslim iken, onunla kol kola girmek, onunla röportaj yapmak, gazetecilik midir, ahlaksızlık mı?
Adli kontrol ile serbest bırakılan Nevşin Mengü, eğer yaptığı işi savunabiliyorsa, buyursun Erdoğan’a Suriye’yi bölecek tabloyu hazırladığı suçlamasını utanmazca yaparken, nasıl olup da, Suriye’yi bölecek adamla, “niye bölüyorsunuz” demeden gazetecilik dürtülü röportaj yaptığının izahını yapsın..
ÖZLEM GÜRSES
Özlem Gürses, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, terör örgütleri ile yan yana koyan konuşmasını, “Asla öyle bir niyetim yok” diyerek savundu..
Ama bakıyoruz, Özlem Gürses’in yandaşlarına.. “Dili sürçmüş, yanlış anlaşılmış.. Kendisini tam ifade edememiş. Niye dili sürçen birisini gözaltına alıyorsunuz” demiyorlar..
Ne diyorlar?
“Özlem Gürses düşünce özgürlüğünü kullanmış.”
Yani diyorlar ki, “Dili sürçmedi. Doğru söyledi. TSK, terör örgütleri ile yan yana konulması gerekir.. Sizin de bunu seyretmeniz, düşünce özgürlüğü olarak tanımlamanız gerekir..”
Tam bu noktada ben de Özlem Gürses’e dönüyorum. Diyor ki Gürses:
“İnsan bir kelime üzerinden saatlerce anlatmak durumunda kalabiliyor bu ülkede. Herkes, benim Türk Silahlı Kuvvetleri’ne asla ve katta herhangi bir hakaret, hele böyle eli kanlı terör örgütleriyle, bütün yaşamım ve gazetecilik çizgim boyunca mücadele ettiğim, sürekli olarak karşı çıktığım bu yapılarla aynı seviyede ya da aynı yapının içerisinde göstermeye çalışmayacağımı herhalde bilir diye düşünüyorum.”
İşte problem de burda ya..
Tayyip Erdoğan düşmanlığı artık gözleri kör etmiş.. TSK düşmanları ile, TSK’yı özellikle darbecilik dönemlerinde dahi kutsallatıranlar, kol kola yürüyorlar.. Özlem Gürses bir yandan, “TSK aleyhine asla konuşmam” derken.. “Gördüğünüz üzere IŞİD yapısı, yani TSK-SMO yapısı Kürtlerin olduğu bölgelerde küçük küçük kazanımlar elde etmiş” diyebiliyor. “Dilim sürçtü” diyorsan, “Orda TSK kelimesi olmamalı idi” diyorsan. Sana destek çıkıp, TSK’yı Suriye’de işgalci gibi gösterenlere, “Haydi ordan şerefsizler” desene..
Diyemiyorsan, aklımızla alay etme Özlem..
NAZIM DAŞTAN
İstanbul Barosu, Gazze’de İsrail saldırılarında, onlarca gazeteci öldüğünde, hiçbir suça karışmamış Türk gazeteciler yaralandığında, zarar gördüğünde bir kelime ile kınama yapmamıştı.. Şimdi, PKK terör örgütü suçundan hakkında yakalama kararı olan iki kişi, Suriye’de kaçak iken etkisiz hale getirilmiş..
İstanbul Barosu, “Suriye’de yaşanan gelişmeleri takip ederken uğradıkları saldırı sonucu yaşamını yitirmiş” diyor..
Yaşamını yitirdiğini söyledikleri kişilerin haklarındaki davalar, yakalama kararları ortada yok..
Roma Statüsü 8/2/b/ii. maddesinde sivillerin savaşta hedef alınmasının suç olduğu belirtilmiş..
Bunu hatırlatan hukuk cambazlarına soruyorum..
PKK’nın-YPG’nin öldürdüğü siviller, savuş suçu mağdurları değil miydi? Değil miydi ki, o Nazım Daştan, YPG’lilerle, PKK’lılarla boy boy fotoğraflar çektirip, övgüler düzüyordu?
Nazım Daştan, savaş suçu işlerken, savaş suçlularını överken sus.. Nazım Daştan’a defalarca “Gel, mahkemede yargılan” denildiği halde kaçıp, teröristlerle işbirliği yapmasını görmezden gel..
Sonra o adam etkisiz hale getirildiğinde, “savaş suçu” de..
Haydi ordan, riyakarlar..
FATİH ALTAYLI
Ve gelelim, bunların hepsinin profesyoneli, Fatih Altaylı’ya. Altaylı, Gazze ile dayanışma için yürüyenler için demişti ki: “Abi çıkın da bir de PKK’yı kınayın. Abi şu üzüyor beni kendi evlatlarımıza, Gazze kadar üzülmüyor bunlar. Ulan alçaklar, ulan şerefsizler, ulan aşağılık herifler. Bizim evladımızın Gazze’dekiler kadar değeri yok mu?”
Ne kadar net, ne kadar açık bir hakarette bulunuyor değil mi?
Mahkeme yargıladı ve mahkum etti.
Şimdi tekrar hakaret ediyor, Altaylı:
“Biz şehitlerimizi de andık diyenlerin şikâyeti üzerine bu cezayı aldım. Peki siz şehitleri andıysanız, niye üzerinize alındınız diyen bile olmadı.”
Ulan hokkabaz, Gazze için dayanışma yürüyüşü yapanlara, PKK’yı aynı yürüyüşte kınadıkları halde, sen sahtekarlık yapıp, iftira atıyorsun.. Şimdi de “niye üzerinize alındınız” diyorsun..
Bu ülkede gerçek bir yargı olsa idi, sen anında savcı önüne çıkarılır ve “Sen bu milletle alay mı ediyorsun” deyip, cezaevine tıkılırdın..